Tarih boyunca mücadele veren ve kendi haklarını savunma konusunda büyük çabalar gösteren, hatta bir takım bedeller ödeyen kadınlar genelde bunu tek başlarına yapmıştır. Yolculuklarında ne yazık ki en büyük engellerden biri bazen yine kadınlardan gelmiş; gerçek gücün, rekabet etmek olmadığını bilmeyenler ile rastlaşmışlardır. Hatta rastlaşmaktan öte onlarla dostluk bağı kurmuşlar ve bu bağın zaman içerisinde kendilerine ne ölçüde zarar verdiğini çok geç anlamışlardır.
Toplum, kadınları birbirine rakip olarak göstermeye çalışan algılarla dolu. Oysa toplumun dayatılarından olan bazı etiketlerin esiri durumuna düşmek ancak kendi ışığının yetersiz olduğunu bilenler tarafından benimsenir. Diğerinden daha güzel, daha zayıf, daha başarılı, daha zengin görünme hırsı düşük özgüvenin mi yoksa başkaları tarafından kabul görme arzusundan mı kaynaklanır? Bu sorunun cevabı belki sizde farklı olabilir fakat ben düşük özgüven olarak yorumluyorum. Çok başarılı, çok güzel, çok zeki olsa dahi başkaları tarafından kabul görmeyen kadınlar da var. Hatta sorun tamamen az önce sayılan niteliklere sahip olmakla alakalı. Ama bu konu kıskançlık duygusunun kapısını çalacağı için şimdilik değinmeyeceğim…
Gelelim o kelimeye: Düşük özgüven.
İnsan, doğası gereği toplum içinde var olur. Ancak bir noktada bireyselliğini kaybetmeden, kendi değerini bilerek yaşamak gerekir. Kendini yalnızca başkalarının onayına göre şekillendiren kişi, aslında kendi benliğinden uzaklaşır. Başarı, güzellik, zenginlik gibi kavramlar, dış dünyanın kriterlerine göre şekillenirse, bireyin mutluluğu da başkalarının eline teslim edilmiş olur.
Bazı insanlar dışarıdan oldukça kendine güvenli, başarılı ve mutlu görünebilir. Ancak iç dünyalarında derin bir yetersizlik hissi taşıyor olabilirler. Gizli düşük özgüvene sahip bu bireyler genellikle kendilerini sürekli kanıtlamak ister, tehdit olarak gördükleri ile rekabete girer, başkalarının onayına fazlasıyla ihtiyaç duyar ve eleştirildiğinde büyük bir sarsıntı yaşarlar. Başarıları küçümser, mutsuzluk çemberlerinde kendilerini sürekli aynı noktaya gelmiş bulurlar. Bu nedenle daha fazlasını yapmak, daha iyi görünmek, daha çok sevilmek için çabalarlar. Ancak bu çaba, onları gerçek mutluluktan ve kendilerini oldukları gibi kabul etmekten uzaklaştırır.
Gerçek özgüven, başkalarının takdirine ya da toplumun koyduğu kalıplara bağlı değildir.
Kendi değerini bilmek, dış etkenlerden bağımsız olarak var olabilmek demektir. Etiketlerin ardına sığınmadan, olduğumuz gibi kabul gördüğümüz bir dünya yaratabilmek ise ancak kendi içimizde başlayabilir. Kendimizi olduğumuz gibi kabul etmek, içsel özgüvenin bir göstergesidir. Başkalarına kendimizi kanıtlamak için değil, kendi değerimizi bilerek hareket ettiğimizde, etiketlerin hiçbir anlamı kalmaz. Çünkü gerçek başarı, başkalarının gözündeki imajı mükemmelleştirmek değil, kendi iç huzurumuzda mutlu olabilmektedir. Tüm bu savaşları verirken çabasız olmanın rahatlığını arıyor zihnim.Bahsettiğim çaba tüm kadınların dikenli teller ile koruduğu çehresinden arınarak koşulsuz güven duyduğu insan ilişkilerine sahip olması.
Kendi değerini bilen, başkasının parlamasından rahatsız olmaz.
Tam tersine, bir başkasının başarısını kutlamak, içsel özgüveni sağlam kişilerin göstergesidir. Çünkü gerçek güç, yalnızca kendi ışığımızı değil, etrafımızdakileri de aydınlatabilmekten gelir.
Birinin düşmemesi için uzatılan o el, aslında iki kişiyi birlikte yükseltir. Beraber büyümek, birbirini desteklemek ve yan yana durarak hayata meydan okumak, kadın dayanışmasının en güçlü yanıdır.
Bir kadının başarısı diğerine ilham vermeli; kıskançlık ve rekabet yerine dayanışma ve cesaretle büyütülmelidir. Kadınlar birbirine omuz verdiğinde, dünyayı değiştirecek bir güç haline gelirler.
Başkasının ışığını parlatmak, kendi ışığımızı söndürmez. Birbirimize destek verdikçe daha çok parlarız.
Gerçek kraliçeler, birbirlerinin tacını giydirir; o taca göz dikmez.
Işık paylaşıldıkça çoğalır, sevgi bölüştükçe derinleşir. İşte bu yüzden gerçek kraliçeler, yalnızca kendi tacını değil, etrafındaki kadınların da başlarını dimdik tutmasını sağlar.
Tüm kadınların gücünü, zarafetini ve içindeki sonsuz sevgiyi herkese hatırlattığı 8 Mart Dünya Kadınlar Günümüz kutlu olsun; hep birlikte parladığımız, birbirimize nice taçlar giydirdiğimiz bir dünya dilerim.
Fatma KIVRAK