Duygusal boşluk, bireyin iç dünyasında yavaşça büyüyen, yıpratıcı ve çoğu zaman göz ardı edilen bir durumdur. Bu olgunun daha iyi anlaşılması, kişilerin içsel tatmin duygusuna ulaşmalarına ve ruhsal dengelerini yeniden kurmalarına katkı sağlayabilir.
Zihinsel tükenmişlik duygusu, pek çok insanın yabancısı olmadığı bir durumdur. Düşüncelerinizin birbirine karıştığı, duygularınızın kontrolden çıktığı zamanlarda; sevdiklerinize istemeden sert çıkışlar yapabilir, ağlamalarla rahatlamaya çalışabilir ya da pişman olacağınız kararlar alabilirsiniz. Yoğun stres altında herkes zaman zaman bu tür tepkiler verebilir.
Ancak, tüm bu duygusal çalkantıların ötesinde, daha sessiz ama bir o kadar da sarsıcı bir deneyim vardır: boşluk hissi. Eğer bu hisse aşina iseniz, hayatınızdaki olumlu ya da olumsuz gelişmelerin size pek bir şey ifade etmediğini fark etmiş olabilirsiniz. Olması gereken duyguları hissedememek gibi garip bir bilinç hâli içinde bulabilirsiniz kendinizi. Başarılar tat vermez, başarısızlıklar canınızı acıtmaz. İnsanlardan gelen ilgi ya da destek ise adeta bir duvarın ardından ulaşıyormuş gibi anlamsız gelir. Hedeflerinize ulaşmak için çabalamanız ya da insanların sizin için yaptığı fedakârlıklar bile ruhunuza dokunmaz. Her şey bir nevi donukluk içinde akıp gider.
Bu hâlde, gündelik aktiviteler bile flu ve anlamsız hale gelir: bulaşık yıkamak, araba kullanmak, bir arkadaşla sohbet etmek… Tüm bunlar birer eylem olarak gerçekleşse de, ruhunuz bu anların içinde değildir. Sanki bir trenin camından dışarı bakıyor, ama hiçbir yere gitmeyen bu trenin içinde hapsolmuşsunuzdur. Dünyayı izliyorsunuzdur ama içinde değilsinizdir.
Eğer böyle bir hissi hiç yaşamamışsanız, bu durumu anlamakta zorlanabilirsiniz. Hatta ilk bakışta, Budist öğretilerdeki gibi bir tür zihinsel uzaklaşma veya teslimiyet hâli olarak bile yanlış yorumlanabilir. Ancak burada söz konusu olan şey, ruhsal bir huzur değil; kişinin kendini hayattan yalıtılmış, anlamdan yoksun ve derin bir yalnızlık içinde hissettiği bir ruhsal çöküştür. Kimi zaman kendi yaşamına dair bağın bile koptuğu bir noktadır bu. Bu tür bir boşluk hali, yalnızca bir duygusal durgunluk değil; aynı zamanda ciddi bir ruh sağlığı uyarısıdır.
Boşluk hissi taşıyan bireyler, iş hayatında, sosyal ilişkilerinde ve genel yaşam kalitesinde ciddi sorunlar yaşayabilirler. Bu durum, depresyon, kaygı bozukluğu ve intihar düşüncelerine kadar uzanabilen riskleri beraberinde getirir. Ne yazık ki bu kişiler, ruh sağlığı desteği alma konusunda da genellikle zorlanırlar. İç dünyadaki o büyük sessizlik, yardım isteme arzusunu da bastırabilir.
Dingin bir bilinç hâliyle gelen içe yönelme ile bu tür bir duygusal boşluk arasında büyük fark vardır. Meditasyon gibi yöntemlerle ulaşılan zihinsel uzaklaşma hali, huzurlu bir farkındalık taşır; kişiyle dünya arasındaki bağ kopmaz, sadece daha bilinçli bir düzleme taşınır. Oysa boşluk duygusu, umutsuzluk ve çaresizlikle beslenir; bireyi kendi gerçekliğinden uzaklaştırır ve içe kapanan, duygusal olarak uyuşmuş bir hâle sürükler.
Bu nedenle duygusal boşluğu, basit bir “hissizlik” olarak değil; kişinin kendine ve hayata dair bağlarının zayıfladığı ciddi bir psikolojik durum olarak ele almak gerekir. Anlam, bağlılık ve tatmin duygusu eksildiğinde oluşan bu boşluğu fark etmek ve çözüm yolları aramak; hem bireylerin iyilik hâli hem de toplumsal ruh sağlığı açısından önemlidir. İçimde Bir Boşluk, Görseniz O Kadar Tanıdık Bir His…
Hey Haber/ Hatice ÇELİKEL
Kaynak: Haber Merkezi