Türk-İran ilişkilerinin tarihine bakıldığında yapılan ilk tespitlerden biri, iki ülke arasındaki sınırın dünyadaki en eski sınırlar arasında yer aldığı gerçeğidir. 1639 tarihinde imzalanan Kasrı Şirin Anlaşması’yla belirlenen sınırda günümüze kadar çok küçük değişiklikler söz konusu olmuştur. Bu tarihten sonra iki ülke arasında sınırlı savaş ve çatışmalar yaşansa da, bunların ardından belirlenen sınır yine 1639’da çizilen sınır olmuştur. Bu sınır 1913 yılında imzalanan İstanbul Protokolü ile netleştirilmek istenmiş, ancak bu protokolün onaylanması gerçekleşmediğinden ve protokolde öngörülen sınır tespit komisyonu toplanamadığından Türk-İran sınırının resmileşmesi mümkün olmamıştı.
1937 tarihinde imzalanan Sadabad Paktı ile Türkiye-İran ilişkileri o zamana kadarki en iyi noktalardan birine ulaşmış oldu. Bu Paktı imzalayan Türkiye, İran, Irak ve Afganistan, birbirlerinin sınırlarını ihlâl etmemeyi, içişlerine karışmamayı ve ortak menfaatlerini ilgilendiren uluslararası konularda görüş teatisinde bulunmayı taahhüt ediyorlardı.
İki ülke aralarındaki bu iyi ilişkiyi, 1955’te ABD’nin desteği ve İngiltere’nin katılımıyla oluşturulan Bağdat Paktı gibi Sovyetler Birliği karşıtı askeri bir ittifaka katılmak suretiyle müttefiklik boyutuna taşımışlardır. 1958 yılında Irak’ta gerçekleşen darbe sonrasında, yeni gelen Batı karşıtı yönetimin Bağdat Paktı’ndan çekilmesi nedeniyle 1959’da Merkezi Anlaşma Örgütü (CENTO) adını alan ittifak çatısı altında Türkiye-İran güvenlik işbirliği devam etmiştir.
Güvenlik alanındaki işbirliği, hiçbir zaman güvene dayalı bir ortaklığa dönüşmemiş, iki ülke arasındaki ekonomik ve siyasi ilişkiler hep sınırlı düzeyde kalmıştır.
İran’da 1951’de milliyetçiler, komünist Tudeh Partisi ve Şii din adamlarının ortak desteğiyle başbakan olan Muhammed Musaddık’ın Batılı ülkelerle rekabet içerisine girerek petrolü millileştirme kararı alması sonrasında İngiltere ve diğer Batılı ülkelerle ilişkilerinin bozulması Türkiye tarafından olumsuz karşılandı. Bölgedeki olayları daha çok Sovyet tehdidi penceresinden değerlendiren Türkiye hükümeti, Şah ile girdiği mücadeleden üstün çıkan Musaddık’ın İran’ı Sovyetler Birliği’ne yakınlaştıracağı endişesiyle İngiltere’nin Musaddık karşıtı politikalarına destek verdi. Bu çerçevede Ankara’nın İran’a karşı uygulanan petrol ambargosuna destek vermesi ve İran’a karşı İngiltere ve ABD’nin müdahalede bulunmasını teşvik etmesi Musaddık Hükümeti ile arasının bozulmasına yol açmıştı.
17 Mayıs 2010 tarihinde Türkiye-İran-Brezilya arasında imzalanan Tahran Anlaşması İran nükleer sorununun çözümü konusunda bir fırsat olarak, sorunun diğer tarafında bulunan ABD ve diğer ülkelere sunulmuştur. Ancak İran’ın nükleer çalışmalarını, bu ülkeye karşı uyguladıkları sıkıştırma siyasetinin bir gerekçesinden çok mazereti olarak gören ABD ve İsrail yönetimleri başta olmak üzere bu ülkelere yakın devletler Tahran Anlaşması’nın sunduğu barış imkânını reddederek, Tahran yönetimine karşı politikalarını daha da sertleştirmişlerdir.
Haber : Dilara Baydi