TOPLUMSAL ÇÖKÜŞ: ŞİDDET, UYUŞTURUCU VE İNTİHAR KISKACINDAKİ BİREYLER
Günümüz toplumu, her geçen gün derinleşen psikolojik bir çöküşün eşiğinde. Artan şiddet olayları, uyuşturucu batağına saplanan gençler ve intihar vakalarındaki yükseliş, hepimize bir şeylerin yanlış gittiğini haykırıyor.
Peki, neden bu noktaya geldik? Bireysel trajedilerin ardında yatan toplumsal sebepler nelerdir?
Şiddetin Yükselişi ve Öfke Toplumu:
Şiddet, yalnızca fiziksel bir saldırıdan ibaret değil. Sözel, psikolojik ve ekonomik şiddet de giderek yaygınlaşıyor. Sokakta, iş yerinde, evde hatta sanal dünyada bile şiddet normalleşmeye başladı. İnsanlar, öfkeyle hareket etmeyi bir hak arama yöntemi gibi görmeye başladı.
Bireysel tatminsizlikler, ekonomik sıkıntılar, aile içi baskılar ve toplumun sertleşen dili, şiddeti adeta besleyen bir zemin oluşturuyor.
Bugün çocukların bile kavga ve agresyonu bir çözüm olarak gördüğü bir dünyada, yetişkinlerin bundan uzak durmasını beklemek hayal olur. Sosyal medyanın toksik etkisi, dizilerde normalleştirilen şiddet, toplumda bir “güç gösterisi” haline gelen saldırganlık, ruhsal çöküntünün en belirgin dışavurumu haline geldi.
Uyuşturucu Kapanı Bir Kaçış mı, Esaret mi?
Gençler, hayata tutunacak dal bulamadığında kaçışı nerede arıyor? Madde bağımlılığı, özellikle ekonomik zorlukların, aile içi sorunların ve gelecek kaygısının arttığı toplumlarda hızla yayılıyor. Kullanıcı profili artık sadece belirli bir kesimle sınırlı değil; lise çağındaki gençlerden üniversite öğrencilerine, beyaz yakalılardan ev kadınlarına kadar geniş bir yelpazeye yayılmış durumda.
Peki, bu batağa sürüklenen gençler ne arıyor?
Çoğu zaman huzur, geçici bir rahatlama ya da dışlanmış hissettikleri dünyadan bir kopuş. Oysa bağımlılık, bireyin özgürlüğünü değil, en temel yaşamsal fonksiyonlarını bile elinden alan bir esaret zinciri. Devlet politikalarının yetersizliği, rehabilitasyon süreçlerinin eksikliği ve önleyici tedbirlerin zayıflığı, bu krizi derinleştiren unsurlar.
İntihar ve Sessiz Çığlıklar..
Son yıllarda dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de intihar vakalarında ciddi bir artış var. Çaresizlik, depresyon, umutsuzluk ve toplumsal baskılar bireyleri bu en acı sona sürüklüyor. Aile içi şiddet, ekonomik zorluklar, yalnızlık ve psikolojik destek mekanizmalarının eksikliği bu tablonun en büyük sebeplerinden.
İnsanlar artık seslerini duyuramıyor, yardıma ulaşamıyor. Psikolojik destek almak hâlâ bir tabu olarak görülüyor ve intihara sürüklenen bireyler, çoğu zaman çevrelerinden “güçsüz” ya da “zayıf” olarak damgalanıyor. Oysa intihar, bir kişinin yaşadığı en büyük çaresizliğin dışa vurumu.
Toplum olarak bu sessiz çığlıkları duymak ve çözüm üretmek zorundayız.
Çözüm Nerede?
Bu üç temel sorunun ortak noktası, toplumun psikolojik çöküş yaşadığı gerçeğidir. Çözüm, yalnızca bireyleri suçlamaktan geçmez. Önleyici psikolojik destek mekanizmalarının güçlendirilmesi, gençlere umut veren sosyal projelerin geliştirilmesi, şiddeti ve bağımlılığı tetikleyen sosyo-ekonomik faktörlerin azaltılması gerekiyor.
Toplum olarak dayanışma ruhunu yeniden inşa etmek zorundayız. Aksi halde, bu psikolojik çöküşün faturası daha ağır olabilir.
Unutmayalım ki, her bireyin psikolojik sağlığı, toplumsal huzurun temel taşlarından biridir.
Şiddetin normalleştiği, uyuşturucunun gençleri ele geçirdiği ve intiharların arttığı bir toplum, aslında hepimizin sessiz çöküşüdür.
Prof.Dr.Kürşat Şahin YILDIRIMER